Gerçeklerin buharlaştığı “post-truth” dönemini, hakikat sonrasını konuştuk. Yolda Arendt’e selam verdik, Latour’u çekiştirdik. Biraz İbrahim Tatlıses, biraz “Heidegger benimle ol” derken şuna cevap aradık: Herkesin hakikati kendineyse hayatın hala bir anlamı var mıdır?

Bir yanıt yazın